Dünya Bankası'nın yeni yayınlanan Türkiye Ekonomik Memorandumu raporunda, Türk gıda işleme sektörü için 600 milyondan fazla tüketicinin oluşturduğu bir Tek Pazar'a gıda arzı fırsatı bulunduğu belirtildi. Raporda "Türkiye'de gıda güvenliği alanındaki tehlikelerle ilgili tam analitik değerlendirme elde edilemese de Dünya Sağlık Örgütü karşılaştırmalı verileri Türkiye'yi herhangi bir AB üyesi ülke, hatta komşu Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri içinde (Azerbaycan hariç) en düşük sırada değerlendirmektedir" denildi. Raporda Türkiye'nin "AB Üyesi olması" varsayımından hareketle, "Gıda işleme tesisleri büyük ölçüde AB'nin hijyen ve kamu sağlığı standartlarını karşılamaktan uzaktır, bundan dolayı, Türkiye'nin katılımdan sonraki durumu da dahil, ürünlerinin AB pazarında yerleşmesi engellenir" ifadesi kullanıldı.
Dünya Bankası'nın Türkiye "Ülke Ekonomik Memorandumu - Country Economic Memorandum" adlı raporunda gıdada üretim artışı ve güvenlik standartlarının yükseltilmesi konusunda öneri ve değerlendirmelere de yer verildi. Raporun, "Kapsamlı büyüme için kırsal rekabeti artırmak" bölümünde, "Gıda güvenlik standartlarında güçlü yasal ve kurumsal çerçevede yaşanan eksikliğin Türkiye'nin rekabet, büyüme ve yaşam standartları üzerinde sonuçları bulunmaktadır" denildi. "Türkiye'de dahili gıda güvenliğinin durumu tatmin edici değil" başlığı altında ise şu değerlendirme yapıldı:
-GIDA GÜVENLİĞİNDE AZERBAYCANDAN İYİYİZ-
"Türkiye'de gıda güvenliği alanındaki tehlikelerle ilgili tam analitik değerlendirme elde edilemese de Dünya Sağlık örgütü karşılaştırmalı verileri Türkiye'yi herhangi bir AB üyesi ülke, hatta komşu Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri içinde (Azerbaycan hariç) en düşük sırada değerlendirmektedir. Sağlıkta güvenli olmayan gıdayla bağlantılı ortaya çıkan tehlikeler, yüksek ekonomik maliyete yol açmaktadır. Bu maliyet ulusal ve uluslar arası gıda piyasalarında gıda ürünlerinin sınırlı rekabetine bağlı gelirin azalmasından, hastalık ve ölümlerden, sağlık harcamalarının artmasından gelmektedir."
Türkiye'de gıda güvenliğindeki olumsuz durumun temelde, gıda zincirindeki hijyen uygulamaları kadar evlerdeki koşullara da bağlı olduğu ifade edilirken, "Gıda güvenliğini sağlama çabalarının; gıdadan kaynaklanan hastalıklar üzerinde yeterli analiz yapılmasına ve tehlikenin azaltılmasına yönelik önlemlerin hedeflenmesine dayanması gerekiyor. Gıda güvenliğinin önemi konusunda farkındalık oluşturulması, eğitim ve gıda zincirinde bozulmaya karşı önlemler, gıda güvenliğinin artırılmasında en önemli unsurlardır" ifadesi yer aldı.
Gıda güvenliğinin artırılması için ilk ve en önemli koşulun gıda arz zincirine yatırım yapılması olduğu belirtilen Türkiye raporunda, potansiyel yatırım destek programları ve bu alanda standartların güçlendirilmesinde ise ana görevin devlette olduğu kaydedildi. Raporda, "AB ile gıda güvenliği alanındaki düzenlemeler arasında bulunan boşluğun kapatılması; uzun vadede, rekabetin güçlenmesi, büyümenin desteklenmesi ve kırsal istihdam için kritik noktadır" denildi.
-TÜRKİYE'NİN TARIMDA GÜÇLÜ REKABET POTANSİYELİNE DİKKAT ÇEKİLDİ-
Raporun tarımla ilgili bölümünde ise Türkiye'nin büyük ve çeşitli ürünlere dayalı gıda ve tarım sektörüyle rakipleri karşısında avantajdan yararlandığı belirtildi. 2004 rakamlarıyla Türk gıda ve içecek sektörünün GSYİH'nın yüzde 9'unu oluşturduğu, gıda ihracat-ithalat dengesinin pozitif bulunduğu, kırsal kesimde 400 bin kişiye istihdam sağladığı belirtildi. Uluslar arası ticarette sıkılaşan koşullara uymamanın pazar payı ve istihdamda düşüş getirebileceği ifade edilirken "Türkiye taze ve işlenmiş meyve-sebzede mutlak karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Bu ürünler yüksek ihracat özelliği sergilemektedir" denildi.
Hayvan ve bitkilerde görülen son salgınların tüketici güveni ve kamu sağlığını risk altına aldığını, bunun ülkede gıda güvenliği üzerinde odaklanmayı zorunlu kıldığını belirten Dünya Bankası, "Türkiye'nin ana ticaret ortağı ve katılım öncesi diyalog ve mali destek yoluyla Avrupa Birliği de, gıda güvenliği alanında güçlendirilmiş yasal ve kurumsal çerçeveye yönelik taahhütlerinin önemini desteklemektedir" dedi. Raporda ana hatlarıyla şu konulara değinildi:
"-Kısa-orta vadede üreticiler ve tarım ürünlerini işleyenler için mevzuata uyum maliyeti yüksektir, ancak "mevzuata uymamanın' orta ve uzun vade maliyetleri daha yüksek olabilir.
-TÜRKİYE AB'YE KATILSA BİLE GIDALARI GÜVENİLİR OLMALI!-
-AB'nin yüksek gıda güvenliği standartlarına uyum, tek başına, Türk gıda işleme sektörü için 600 milyondan fazla tüketicinin oluşturduğu bir Tek Pazar'a gıda arzı fırsatını geliştirecektir. Ancak bundan elde edilen yarar rekabette darboğazlar aşılmadıkça çoğalmayacaktır. Rekabete etki eden konular, küçük işletmelerin maliyet sorunu, gıda zinciri sorunları açısından tarım işletmeleri ve gıda işleme tesisleri arasındaki ilişkinin zayıflığıdır. Ayrıca, gıda işleme tesisleri büyük ölçüde AB'nin hijyen ve kamu sağlığı standartlarını karşılamaktan uzaktır, bundan dolayı, Türkiye'nin katılımdan sonraki durumu da dahil, ürünlerinin AB pazarında yerleşmesi engellenir."
Raporda değişen tüketici tercihlerinin yönlendirdiği çağdaş bir kentli tüketici piyasasının yükselmekte olduğu, gelir artışı, kentleşme ve genç nüfus artışının daha iyi kalite, marka, paketleme ve daha sağlıklı gıda talebinde ana unsurları oluşturduğu anlatıldı. Türkiye'nin gıda-tarım ihracat piyasalarının son derece büyüdüğü ancak çeşitlilik ve sofistike olma niteliğini koruduğu kaydedilen raporda, 2002-2005 arasında tarım ve gıda ürünleri ihracının ikiye katlandığı belirtildi.
-GIDA İŞLETMESİ SAYISINDA ÇELİŞKİ VAR-
Gıda işleme sanayinin bölünmüşlük ve kayıtdışılık gibi karakterize sorunları bulunduğu belirtilen raporda şöyle denildi:
"Türkiye'deki tarım gıda tesislerinin kesin sayısı bilinmemektedir, çünkü istatistikler bir kaynaktan diğerine büyük ölçüde değişmektedir. İstatistik kurumu sadece 27 bin 543'ü vergiye tabi 40 bin işletme kaydetmiştir. Bunun yanında TOBB, sadece bin dolayındaki 50 kişiden fazla çalıştıran 16 bin 780 tesis bildirmektedir. Türk gıda tarım işleme tesislerinin yüzde 90'ı küçük ve orta büyüklükteki işletmelerdir. AB'nin ilk 25 ülkesindeki gıda işletmelerinin sadece yüzde 37'sinin 50'den az çalışanı bulunmaktadır."
-BAKKALLARIN DURUMU-
Türk mahallesinin vazgeçilmez unsurları bakkal, kasap, manav gibi küçük işletmelerin içine düştüğü büyük zorluğa da değinilen Dünya Bankası raporunda, "Süper ve hiper marketler, bakkallar dahil geleneksel dükkanların alışverişteki payını 1999'daki yüzde 50 düzeyinden, 2003'te yüzde 36'ya indirdiler. Modern satıcılar işlem maliyetlerini düşürmek amacıyla sınırlı sayıda büyük tedarikçiyle temasa girseler de, endüstri konsolidasyonunda önemli bir rol oynayacaklardır. Yine de küçük çiftçi ve gıda işletmelerinin bu ortama uyarlanmaları ve entegrasyonlarının desteklenmesiyle ilgili zorluklar varlğını korumaktadır" denildi
Unakıtan'ın 'Büyüme' Korkusu
|
|
Unakıtan, 'Türkiye'deki Büyüme Eskisi Gibi Olmayacak. 7, 8, 9 Yok Öyle Şeyler. Bütün Dünya Gibi Biz de Etkileniyoruz.' Yorumu Yaptı.
|
Unakıtan, Türkiye'deki büyüme eskisi gibi olmayacak. 7, 8, 9 yok öyle şeyler. Bütün dünya gibi bizde etkileniyoruz.” dedi.
Unakıtan, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü ve Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezinin Prof. Dr. Halil Nadaroğlu'nun anısına düzenlediği “Global Krizin Türk Kamu Maliyesine Yansımaları; Hedefler ve Beklentiler” konulu panelde yaptığı konuşmada, ABD ekonomisinde yaşanan krize değinerek, Türkiye olarak bu gelişmeleri yakından takip etmek mecburiyetinde olduklarını söyledi.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Türkiye'de enflasyonun hızlı bir şekilde düşüş göstermeyeceğini belirterek, “yüzde 4'ler falan hiç kimse beklemesin” dedi.
Türkiye'nin, son 5 yılda çok büyük yapısal değişiklikler yaptığını hatırlatan Unakıtan, böylece Türk ekonomisinin global ekonomilerden daha fazla etkilenmeye başladığını anlattı.
Dışarıda olanların Türkiye'yi de etkileyeceğini ifade eden Unakıtan, “bu kaçınılmaz ama bundan daha az etkilenmek için Türkiye ekonomisinin daha güçlü hale gelmesi lazım” dedi.
Türkiye'nin, 2001 yılında yaşadığı krizlerde olduğu gibi kötü senaryoları artık görmediğini ve çok yol aldığını belirten Unakıtan, Türkiye'nin 650 milyar dolarlık ekonomi haline geldiğini, kişi başı milli gelirin arttığını hatırlattı.
Ancak dışarıda olanların ekonomi için bir risk olduğunu, içerideki siyasi belirsizliklerin de risk teşkil ettiğini dile getiren Unakıtan, şöyle devam etti:
“Dışarıda büyüme oranları düşüyor, enflasyon artıyor, sermaye eskisi gibi bol değil. Bu Türkiye'yi de etkiliyor. Türkiye'de enflasyon hızlı bir şekilde düşüş göstermeyecek. Bunu iyi bilmemez lazım. Belki biraz düşer, biraz artar ama yüzde 4'ler falan hiç kimse beklemesin. Gerçekçi olmamız lazım. Ne kadar gerçekçi konuşursak, sonunda o kadar işe çare buluruz. Bunu rahatlıkla söylüyorum. Enflasyon hızlı bir düşüş göstermeyecek. Önümüzdeki günlere iyi bakmamız lazım. Türkiye'deki büyüme eskisi gibi olmayacak. 7, 8, 9 yok öyle şeyler. Bütün dünya gibi bizde etkileniyoruz.”
Kemal Unakıtan, Türkiye'nin makul sürdürülebilir büyümeyi devam ettirebilmesinin önemine işaret ederek, ekonomideki küçülmeyi önleyecek tedbirlerin alınması gerektiğini kaydetti.
ÖZEL SEKTÖRÜN BORÇLARI...
Kemal Unakıtan, Türkiye'nin borcu olan bir ülke olduğunu, özel sektörün de borçları bulunduğunu belirterek, özel sektör tarafından tasarrufların ve sermaye birikimlerinin azaldığını söyledi.
Unakıtan, şunları kaydetti:
"Elimizi attık, oradan borç aldık, elimizi attık buradan borç aldık... Artık o imkanlar eskisi gibi değil. Herkesin hesabını iyi yapması lazım. Devamlı suretle benim yaptığım bir ikaz var, eğer kazancın yabancı para ise yabancı parayla borçlanın ama yabancı parayla olmuyorsa risklere girmeyin. Kur riskine girmeyin. Bunlar yaşandı, tekrar aynı şeyi yaşamasınlar. Özel sektöre özellikle söylemek istiyorum, Buradan dolar buldum, buradan avro buldum...) ama kur riskinden dolayı seni alır götürür, çok dikkat etmek lazım.
Kemal Unakıtan, Türkiye'nin birçok AB ülkesine göre borç yükü açısından daha iyi durumda olduğunu ifade ederek, hükümetin orta vadeli mali planını, 2012'ye kadar olan makro büyüklükleri cumartesi günü Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ile birlikte yapacakları toplantıyla açıklayacaklarını söyledi.
Türkiye'nin mali disiplinde çok önemli yol aldığını, ekonominin korunaklılığının arttığını belirten Unakıtan, "Bütçe açıkları eskisi gibi olsaydı bu kadar türbülans olsaydı, gecelik faizler yüzde 5 binleri görürdü" dedi.
Unakıtan, Türk ekonomisinin global krizin bugüne kadar büyük çapta tahribat yapıcı etkilerini görmediğini, bundan sonra da karşılaşacağını düşünmediğini ifade etti.
Ekonomik istikrarın siyasi istikrarla sıkı sıkıya bağlı olduğunun altını çizen Unakıtan, Türkiye adım atarken her kesime önemli görevler düştüğünü, ona göre hareket etmek gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin ekonomisine karamsar gözlüklerle bakanlar olduğunu ifade eden Unakıtan, cari açık eleştirilerine ilişkin olarak da bunun finanse edilebilir durumda olduğunu söyledi. Unakıtan, "Bu konuda panik yapacak bir durum yok. Ancak bu sorunu yapısal olarak çözmemiz gerekiyor" dedi.
Türkiye'nin enerjisini dışarıdan alan bir ülke olduğunu hatırlatan Unakıtan, enerji hammadde fiyatlarındaki her 1 dolarlık artışın 530 milyon dolar fatura artırdığına işaret etti.
Türkiye'de 1977-1978 yıllarında tüp, benzin, yağ kuyruklarının oluştuğunu hatırlatan Unakıtan, "Bugün hiç benzin bulamadım diyen var mı? Çok şükür hepsi elimizin altında" dedi.
Dünyada yaşanan kriz karşısında Türkiye'de durumun çok şikayet edilecek düzeyde olmadığını dile getiren Unakıtan, büyümeyi, ihracatı artırabilmenin gayreti içinde olduklarını anlattı.
İstihdam yapısında değişiklik öngördüklerini, yeni bir uygulamayla 19-29 yaş arasında çalışanların sigorta primlerinin büyük bir bölümünü devletin ödeyeceğini belirten Unakıtan, istihdamı artırıcı önlemler aldıklarını vurguladı.
GAP Bölgesine 2012 yılına kadar 15 milyar dolar harcamayı planladıklarını, diğer sulama projelerini de tamamlamak istediklerini aktaran Kemal Unakıtan, gıda üretimini ve istihdamı artırmak istediklerini dile getirdi.
Bakan Unakıtan, "Enerji yatırımlarını artırmak istiyoruz. Bunları özelleştirerek artık devretmek istiyoruz. Özel sektörün yatırım imkanlarından fayda sağlamak istiyoruz" dedi.
Şimdiye kadar ülke olarak 44,5 milyar dolarlık özelleştirme yapıldığını bildiren Unakıtan, İzmir ve Derince Limanları, Petkim, Tekel ihalelerinin yapıldığını anımsatarak, "Bunlar satıldı paraları bekleniyor. Kasayı açtık bekliyoruz. Otoyollar, köprüler, şans oyunları, şeker fabrikaları, Bandırma ve Samsun Limanları özelleştirmelerine önem veriyoruz" diye konuştu.
Kemal Unakıtan, mali disipline biraz daha fazla önem verilmesi gerektiğinin altını çizerek, "Vergi artışı falan asla söz konusu değil. Ama bu bütçe açıklarını artırmamak için elimizden ne gelirse onu yapacağız. Yapısal reformlara devam edeceğiz. Bunun başka çaresi yok. Dünyayı sürekli yakından takip edeceğiz. Bunu yapmazsak sonra yaya kalırız" dedi. 5 saat önce.. [1329794]
| |