|
|
|
|
|
 |
|
 |
Bireysel emeklilik fon tutarı 5 milyar ytl’ye dayandı
ANKARA (ANKA) - Yeni sosyal güvenlik düzenlemesindeki yaş ve prim gün sayısı artırımıyla emeklilik daha da zorlaşırken, bireysel emekliliğe rağbet arttı. Bireysel emeklilikte katılımcı sayısı 1.5 milyonu aşarken, toplam fon tutarı 5 milyar YTL'ye dayandı.
ANKA'nın Emeklilik Gözetim Merkezi'nin (EGM) 21 Nisan itibariyle açıkladığı verilerden yaptığı belirlemeye göre, sistemde toplam katılımcı sayısı 1 milyon 552 bin 804'e, sözleşme sayısı 1 milyon 683 bin 711'e çıktı. Katılımcılardan toplanan fon tutarı 4 milyar 967.2 milyon YTL'ye, yatırıma yönlendirilen tutar da 4 milyar 204.2 milyon YTL'ye ulaştı.
Bireysel emeklilik sisteminde katılımcıların 614 bin 782 kişiyle en büyük bölümü 25-34 yaş grubunda yer alıyor. İkinci sırayı 515 bin 933 katılımcıyla 35-44 yaş grubundakiler alırken, daha sonra 265 bin 225'le 45-55 yaş grubu, 113 bin 615'le 25 yaş ve altı geliyor. Son sırada ise 43 bin 249 katılımcıyla 56 yaş ve üzeri grubundakiler yer alıyor. Bireysel emeklilik sistemine toplam katılım ise 1 milyon 552 bin 804 kişi olarak gerçekleşti.
/**
Bireysel emeklilik sistemi göstergeleri
Sözl. Sayısı Katılımcı Fon Tutarı Yatırıma Yönlenen
Toplamı (YTL) Toplam Tutar(YTL)
7 Ocak 1.583.117 1.464.008 4.589.496.833 3.817.637.531
31 Ocak 1.603.098 1.481.367 4.600.758.239 3.910.006.327
29 Şubat 1.623.177 1.497.954 4.740.714.852 4.000.934.147
31 Mart 1.658.039 1.529.538 4.810.257.091 4.127.369.109
21 Nisan 1.683.711 1.552.804 4.967.221.431 4.204.250.159
**/
-TERCİH EDİLEN ÖDEME PERİYODU BİR AY-
Bireysel emeklilik sisteminde sözleşme sayısında en çok tercih edilen ödeme periyodu 1 milyon 539 bin 19'la “1 aylık” dönem oldu. İkinci sırada 73 bin 345 ile “3 aylık” dönem gelirken, bunu 54 bin 271 ile “yıllık” ve 17 bin 76'yla “6 aylık” dönem izledi. Para birimine göre sözleşme dağılımında ise en çok tercih edilen, 1 milyon 504 bin 637'yle “YTL” oldu. Bunu 161 bin 137 ile dolar, 17 bin 937'yle euro izledi. Yılbaşından bu yana sözleşme dağılımında YTL'yi tercih edenlerin sayısı artış gösterirken, dolar ve euroyu tercih edenlerde azalma yaşandı.
Sözleşme sayısının tercih edilen ödeme periyoduna göre dağılımı şöyle:
/**
1 AYLIK 3 AYLIK 6 AYLIK YILLIK
7 Ocak 1.442.076 71.136 16.495 53.410
28 Ocak 1.457.793 71.782 16.658 53.942
25 Şubat 1.473.563 72.236 16.805 54.358
31 Mart 1.514.393 72.694 16.941 54.011
21 Nisan 1.539.019 73.345 17.076 54.271
**/
-AVİVASA FON TUTARINDA LİDER-
Bireysel emeklilik sisteminde şirket bazındaki temel göstergelerde, Avivasa Emeklilik ve Hayat 1 milyar 190.6 milyon YTL'lik fon tutarıyla birinci olurken, 237 bin 486 katılımcı sayısıyla üçüncü sırada yer aldı. Katılımcı sayısında birinci sırayı 326 bin 335 katılımcı ile Anadolu Hayat Emeklilik aldı. Anadolu Hayat Emeklilik'in katılımcı toplam fon tutarı ise 1 milyar YTL'ye ulaştı.
Sırayı 762.3 milyon YTL katılımcı toplam fon tutarı ve 227 bin 874 katılımcı ile Yapı Kredi Emeklilik, 642.2 milyon YTL katılımcı toplam fon tutarı ve 302 bin 954 katılımcı sayısıyla Garanti Emeklilik ve Hayat izledi. Koç Allianz Hayat ve Emeklilik toplam 48 bin 892 katılımcı sayısıyla listenin son sırasında yer alırken, fon tutarında da Ankara Emeklilik 66.7 milyon YTL ile en sonda yer aldı.
Şirket bazında bireysel emeklilik göstergeleri:
/**
Emeklilik Şirketi Katılımcı Sayısı Fon Tutarı(YTL)
Anadolu Hayat Emekl. 326.335 1.000.494.789
Ankara Emeklilik 55.804 66.703.532
Avivasa Emekl. ve Hayat 237.486 1.190.694.996
Başak Groupama Emekl. 53.014 270.440.423
Fortis Emekl. ve Hayat 73.097 161.606.561
Garanti Emekl. ve Hayat 302.954 642.227.462
Koç Allianz Hayat ve Emekl. 48.892 255.118.908
Oyak Emeklilik 150.542 299.643.576
Vakıf Emeklilik 76.806 317.915.969
Yapı Kredi Emeklilik 227.874 762.375.215
Genel Toplam 1.552.804 4.967.221.431
**/
Dünyaca ünlü bankaların yıl sonu YTL tahminleri
Politik risklerin artması lirada değer kaybına neden oldu.
AKP'ye açılan kapatma davasının ardından artan politik riskler ve cari işlemler açığına ilişkin endişelerin etkisiyle YTL bu yıl yüzde 9'a yakın değer yitirdi.
Konuya ilişkin olarak Bloomberg'de yer alan haberde JP Morgan Analisti Yarkın Cebeci'nin "Politik belirsizlikler ve öncelikle cari işlemler açığı yüksek ülkeleri etkileyen küresel riskler nedeniyle YTL için çok iyi bir yıl olması beklenmiyor" yorumuna yer verildi.
Citigroup analisti İlker Domaç ise, riskin politik sorunların hükümetin enflasyonla mücadele ve bütçe açığının azaltılması konusunda atacağı adımları engellemesi olduğunu vurguladı.
Haberde bununla birlikte Commerzbank Analisti Michael Ganske'nin "Türkiye her zaman riskli bir yer olmuştur ancak yüksek riskler yüksek getiriyle bu riskleri alanlar açısından kapatıcı görevi görmektedir" yorumlarına da yer aldı.
Commerzbank'ın tahmininin liranın yıl sonuna kadar dolar karşısında 1.25'e kadar yükselebileceği tahmini yer aldı.
Ancak aynı beklentinin Cebeci tarafından yıl sonunda 1.32 seviyesine toparlanmadan önce 1.40'ları görebileceği şeklinde olduğu da belirtildi.
'Erdoğan Yargı ile Bilek Güreşine Kilitlendi'
|
|
Financial Times, 'Türkiye'nin AB Sürecinin Engellenmesi Delilik' Uyarısını Yaptığı Yazısında İlginç Satırlara Yer Verdi.
|
Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin engellenmesinin tehlikeli olacağı uyarısı yapıldı. Financial Times editörü John Thornhill, "Türkiye'nin AB sürecinin engellenmesi delilik olacağı"nı belirtirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni reformları uygulamadığını öne sürerek, Erdoğan için "Yargı ile bilek güreşine kilitlendi" ifadesini de kullandı.
İngiliz gazetesi Financial Times'in Avrupa baskısı editörü John Thornhill, "Türkiye'nin Avrupa rüyasına darbe vurulmasındaki tehlike" başlıklı bir yorumunda AB'nin, son 50 yılda "Çok değerli bir mal olan istikrarın ihracında şaşırtıcı bir biçimde başarılı olduğu"nu belirterek, AB'nin bu "büyülü iksiri"nin, istikrar ve Avrupa'da kabul edilme hasretini çeken Türkiye konusunda da sonuç verebileceği görüşünü dile getirdi. Thornhill, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkanların argümanlarını anımsattıktan sonra şöyle devam etti:
"Türkiye'den bakıldığında, bazı AB üyelerinin, katılım sürecini, devam ederken gözden geçirmeye hazır olmaları, hakaret edici. 2005 yılında tüm AB üyeleri, katılım müzakerelerinin açılmasına destek vermişti. Fransa'nın, Sayın Sarkozy'nin yönetimindeki tutum değişikliği, özellikle rahatsızlık yaratıyor ve Türkiye'deki Fransız ticari çıkarlarını olumsuz etkiledi. Bazı yönleri ile Türkiye'nin devrimci cumhuriyet modeli, Fransa'yı model almıştı."
John Thornhill, Türkiye'nin AB'ye katkılarına dikkat çekerken "Türkiye'nin ekonomik canlılığının AB ekonomisini kamçıladığını, Türkiye'nin diğer Avrupa kurumlarının çoğuna katkıda bulunduğunu kaydetti.
Türkiye'nin hala evrim içindeki bir ülke olduğunu, önümüzdeki yıllarda hem Türkiye'de, hem de AB'de pek çok şeyin değişebileceğini belirten Thornhill, Türkiye'nin tüm kriterlerini yerine getirmesi halinde bile AB bütçesinin nedeniyle 2014 yılından önce üye olamayacağına işaret etti.
O zamana kadar AB'deki kamuoyunun değişebileceğini, Fransa'da da Sarkozy'nin görevde olmayabileceğini belirten Thornhill, şunları da yazdı:
"Geçen yıl yeniden seçilmesinden bu yana Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni reformları uygulamadı ve yargı ile bir bilek güreşine kilitlendi. Türkiye'nin, AB demokratik kurallarına uyma ve başta Kürtler olmak üzere, azınlıkların korunması konusunda gidecek daha çok yolu var."
Thornhill, belirsizliğin ne kadar büyük olursa olsun AB ile Türkiye arasında daha çok yakınlaşmasının her iki tarafın yararına olacağını vurgularken de şimdilik yolculuğun sürmesi gerektiğini belirterek "Türkiye'nin katılım sürecini engellemek delillik, AB'nin büyülü iksirini zehire dönüştürür ve önlenmesi için yaratıldığı istikrarı tehdit eder" uyarısını yaptı.(ANKA)
|
Hangi İlde Hangi Kaynak Var?
|
|
Güler, Son 5 Yılda Yoğun Bir Çalışmayla 81 İlin Maden Haritasını Çıkardıklarını Belirtti.
|
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, son 5 yılda yoğun bir çalışmayla 81 ilin maden haritasını çıkardıklarını belirterek, "Artık ayağımızın altında ne var ne yok biliyoruz" dedi.
İHA muhabirinin sorularını cevaplandıran Bakan Hilmi Güler, madencilik konusunda daha önce herkesin tahminlerle konuştuğunu, ancak bugün 'ayakların altında neyin var neyin yok' olduğunu bildiklerini kaydetti. 5 yıl önce göreve geldiğinde tüm maden mühendislerini araziye gönderdiğini, bunun sonucunda 81 ilin maden haritasını çıkardıklarını belirten Bakan Güler, "Nerede jeotermal kaynaklarımız var, nerede madenlerimiz, endüstriyel minerallerimiz var bunların hepsi haritalar üzerinde belirtildi. Yeni kömür ve mermer sahaları bulduk. Artık daha derinlere ineceğiz. Ayaklarımızın altında müthiş bir servet yatıyor. Un, şeker, yağ var, bize bu serveti gün yüzüne çıkararak helvayı yapmak kalıyor. Bu zenginliklerimizi ülkemizin hizmetine sunacağız" diye konuştu.
Atatürk'ün 1935 yılında Türkiye'nin yer altı zenginliklerini bulsun diye kurdukları MTA için, "Onlardan mesut sürprizler bekliyorum" dediğini hatırlatan Bakan Güler, şöyle konuştu:
"Atatürk bu sözü 1935'te söylemiş ama biz bunu ancak 2008'de hazır hale getirebildik. Madenciliği yüzey madencilikten alıp derin madenciliğe geçiyoruz. Ayrıca çıkarılan madeni kimyasala dönüştürüyoruz. 'Bor'da bunu uyguladık. Büyük bir atak içindeyiz. Ayrıca madenlikte de kimyasallara geçiş var. Borda bunu yaptık. Büyük bir atak içerisindeyiz. Ayrıca, Maden Kanunu'ndaki bir takım aksaklıkları ve eksiklikleri de geçen zaman içerisinde tespit ettik. Bu konuda bir tasarı hazırlandı, üzerinde tartışacağız ve en kısa zamanda uygulayacağız. Madenlerimizi sürpriz olmaktan kurtarmak istiyoruz
|
Petrol Rekora Doymuyor
|
|
Petrol Fiyatları Haftaya Yeni Bir Rekorla Başladı.
|
Petrol fiyatları haftaya yeni bir rekorla başladı.
BP'nin grev nedeniyle İngiltere'deki üretiminin yüzde 40'ını taşıyan Kuzey Denizi'ndeki boru hattını kapatması ve Nijerya'nın en büyük petrol tesisini koruyan polislere yapılan saldırı, fiyatları 120 dolara iyice yaklaştırdı. Petrolün varil fiyatı Asya'daki işlemlerde 119.93 dolara kadar yükseldi.
Mevcut karışık ortamda petrolün 120 dolara kadar yükselmesinin sürpriz olmadığını vurgulayan uzmanlar, özellikle dünyanın en büyük üreticilerinden olan Nijerya'daki saldırıların büyük tedirginlik yarattığını belirtiyor.
Nijerya petrolünün yüksek kalitel,i olduğunu ve ABD'nin bu petrolün yüzde 10-15'lik bölümünü ithal ettiğini belirten uzmanlar, yaşanan olayların petrol arzını olumsuz etkilediğini ifade ediyor. Nijerya günde 1.96 milyon varil petrol üretebiliyor.
Petrol fiyatları bugün yüzde 1.2 değer kazanırken, son bir yıldaki artışı ise yüzde 82'ye ulaştı. Bu artışın neredeyse dörtte biri de 2008 yılı içerisinde gerçekleşti.
Uzmanlar, petrolün seviyesinin pahalı olduğu konusunda neredeyse herkesin hemfikir olduğunu, ancak hem spekülasyonlar, hem doların zayıf seyri hem de Ortadoğu ve Nijerya kaynaklı olumsuz gelişmelerin fiyatlardaki ateşi giderek yükselttiğini kaydediyor
|
Pirinç Zamlarında Erozyonun da Etkisi Var
|
|
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Güney, İklimsel Değişiklik ve Erozyonun Tüm Dünyayı Açlık Tehdidiyle Karşı Karşıya Bıraktığını Söyledi. Güney, Pirinç Fiyatlarının Aşırı Yükselmesinde Erozyonun da Etkili Olduğunu İfade Etti.
|
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Güney, iklimsel değişiklik ve erozyonun tüm dünyayı açlık tehdidiyle karşı karşıya bıraktığını söyledi. Güney, pirinç fiyatlarının aşırı yükselmesinde erozyonun da etkili olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin her yıl erozyon nedeniyle Kıbrıs adası büyüklüğünde toprak kaybettiğini belirten Güney, erozyon nedeniyle kaybedilen verimli toprakların bir santimetre kalınlığının oluşması için bir yılın üzerinde zamanın geçmesi gerektiğini kaydetti.
"Bir an önce ziraat, orman, inşaat mühendisleri ve peyzaj mimarlarının katılımıyla ülke çapında erozyonla mücadele konusunda bir seferberlik başlatılmalı." diyen Güney, son zamanlarda gündeme gelen pirinç fiyatlarının aşırı yükselmesinde kuraklığın da erozyonun da etkili olduğunu anlattı. Prof. Dr. Güney, şöyle devam etti: "Pirinç yetişmesi için çok su isteyen bir ürün. Kuraklık yaşanması nedeniyle tüm dünyada pirinç üretimi azaldı. Üretici pirinç yerine daha az su isteyen ürünleri yetiştirmeye başladı. Arz-talep ilişkisi içinde fiyatlar daha da artacağı düşüncesiyle tüccarlar pirinci piyasaya vermek yerine stoklamaya başladı."
Tarım arazilerinde eş yüksekli eğrilere paralel sürüm ve daimi yeşil ara şeritler bırakmak suretiyle ve nadaslı arazilerde anız örtüsü bırakarak erozyonu engellemenin mümkün olduğunu kaydeden Prof. Dr. Güney, "Orman arazilerinde ise halen mahsurları bilinmesine rağmen uygulanan tıraşlama kesimi ile çıplaklaşan eğimli alanlarda otsu bitkilerin erozyon önleyici etkilerini görmezden gelmeyi bırakmak, bu konuda birikimli kişilerin uyarılarını dikkate alarak zihniyet değişikliği yapılması gerekmektedir. Tarım ve orman dışı karayolları, açık maden ocakları gibi alanlarda peyzaj onarım çalışmalarının en baştan itibaren uygulamaya girmesiyle buralarda erozyonun önlenmesi mümkün olabilecektir." dedi. (Cihan Haber Ajansı) 28.
|
Protein Tüketiminde Gelişmiş Ülkelerin 4 -5 Kat Gerisindeyiz"
|
R
|
Denizli Veteriner Hekimler Odası Başkanı Mehmet Ali Uzakgider, Türkiye'nin Protein Tüketiminde Gelişmiş Ülkelerin 4 -5 Kat Gerisinde Olduğunu Söyledi.
|
Denizli Veteriner Hekimler Odası Başkanı Mehmet Ali Uzakgider, Türkiye'nin protein tüketiminde gelişmiş ülkelerin 4-5 kat gerisinde olduğunu söyledi.
Denizli'de Dünya Veteriner Hekimler Günü, düzenlenen etkinliklerle kutlandı. Valilik önünde Atatürk anıtına çelenk sunulması ve saygı duruşunun ardından Çatalçeşme Oda Tiyatrosu'nda "Veteriner Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği" konulu konferans düzenlendi. Konferansa Denizli Vali Yardımcısı Mustafa Güney, eski Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Kocabatmaz, MHP Merkez İlçe Başkanı Köksal Bıçak, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı İbrahim Gür ve çok sayıda davetli katıldı.
Konferansın açış konuşmasını yapan Denizli Veteriner Hekimler Odası Başkanı Ali Uzakgider, Cumhuriyetle birlikte kurulan tarım ve hayvancılık kurumlarının bir bir kapatıldığını ileri sürdü. Uzakgider, "Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü gibi yapıların lağvedilmesi hizmetlerin aksamasına sebep oluyor. Ülke tarım ve hayvancılığına büyük hizmetler veren kaliteli tohum, fide, fidan, damızlık üretimi yaparak yetiştiricinin ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar tasfiye edilmiştir" dedi.
Kamu kurumlarında veteriner hekim istihdamının yetersizliğine değinen Uzakgider, "Piyasada kontrol görevi gören ve üreticinin mağduriyetini önleyen, ülke ekonominin lokomotifi olan Süt Endüstri Kurumu, Et Balık Kurumu, yem sanayi gibi kurumların ortadan kaldırılmasının verdiği zarar piyasalarda kartellerin etkileri görüldükçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bu gün baktığımızda gelişmiş ülkelerde hayvancılık tarımın içinde yüzde 60-70 seviyelerinde iken bizde yüzde 25'lerdedir. Gelişmiş ülkeler bizim 4-5 katımız daha fazla hayvansal protein tüketmektedir" diye konuştu.
Konferansa söz alan eski Devlet Bakanlarından Kocabatmaz da halkın sağlıklı ve kaliteli beslenmesinde veteriner hekimliğin büyük önemi olduğunu anlattı. Vali Yardımcısı Güney de "Veteriner Hekimliğin önemini bilenler biliyor. Bunların başında da bizler kamu görevlileri geliyor. Bugün Denizli'nin en ücra köyünden gelen bir vatandaşımız doktordan önce köyüne veteriner hekim görevlendirilmesini istiyor" şeklinde konuştu. (Cihan Haber Ajansı) 4 saat önce.. [1326595]
|
Türkiye Otomotiv Üssü Haline Geliyor
|
|
Türkiye, Otomotiv Firmaları İçin Adeta Bir Üs Haline Geliyor. Yollarımızda Artık Yerli Çin Arabaları da Dolaşacak.
|
Türkiye, otomotiv firmaları için adeta bir üs haline geliyor. Yollarımızda artık yerli Çin arabaları da dolaşacak. Çin'in otomotiv devi Chery, Kimo, Tiggo ve Alia otomobillerini Mermerler grubu ile birlikte Türkiye'de üretmeye
hazırlanıyor.
Chery Grubunun Başkan Yardımcısı Zhou Biren ve Türkiye'deki distribütörü Mermerler Şirketler Grubunun Başkan Yardımcısı Murat Mermer, 10. Pekin Otomotiv Fuarı ve Chery Uluslararası Basın Konferansı için Pekin'de bulunan Türk gazetecilerine açıklamalarda bulundu.
Chrey otomobillerinin 64 ülkede satıldığını ve otomotivde en hızlı büyüyen firma olduklarını belirten Chrey Başkan Yardımcısı, önümüzdeki dönemde ürettikleri markalarla tüm dünyada söz sahibi olacaklarını ifade etti.
Türkiye'ye bu süreçte çok önem verdiklerini kaydeden Biren, ülkemizin kendileri için ekonomik anlamda büyük bir pazar, coğrafi açıdan da Asya ile Avrupa arasında köprü durumunda bulunan stratejik bir ülke olduğunu anlattı.
“TÜRKİYE'DE ÇİN'DEKİ FABRİKANIN BENZERİNİ YAPACAĞIZ”
Zhou Biren, şöyle devam etti:
“Türkiye'ye bizim için 'en önemli ülke' konumunda bakıyoruz. Türkiye'de başarılı olmak, bizim için Avrupa'da da başarılı olmanın bir göstergesi. Çünkü Türk müşterisinin tercihleri, AB ile birebir. Bu nedenle, Türkiye bizim açımızdan, AB pazarından önceki ilk durak. Chery, Türkiye'de başarılı olursa, Avrupa'ya geçmemiz de çok kolay olur. Amacımız Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçmek.
Şu an Türkiye'ye sadece ihracat yapıyoruz. Şimdi herkes bana (yatırım ne zaman) diye soruyor. Türkiye'de Başbakanla da bir görüşmemiz oldu. Bizim diğer ülkelerdeki yatırımlarımız montaj üzerine. Ama biz, Türkiye'de Çin'deki fabrikamızın benzerini yapmak istiyoruz. Fabrikamızı çok kısa sürede kurup, içine de Çin lokantası yapacağız. Sizler Çin yemeklerini, biz de Türk yemeklerini yiyeceğiz, bu arada da arabalarımızı satacağız. Türkiye'de büyük bir yatırım düşünüyoruz ve Chery olarak, Renaut ve Fiat'tan daha yerli bir marka olmayı istiyoruz.”
YATIRIM HACMİNİ ARAŞTIRMA BELİRLEYECEK
Yerli ortakları durumundaki Mermerler Otomotivin Türkiye'deki fabrika için fizibilite çalışması yaptığını kaydeden Zhou Biren, yatırım hacminin bu çalışma sonrasında belirleneceğini ifade etti. Biren, Mermerler Otomotiv ile yatırım yapılabilecek alternatif yerlerde incelemelerde bulunduklarını da vurguladı.
Bir ülkeye yatırım yaparken, özellikle lojistik duruma, işgücüne, enerji başta olmak üzere üretim girdilerine baktıklarını anlatan Chery Başkan Yardımcısı, ancak Türkiye'nin öncelikle AB'ye ihracat üssü olarak değerlendirildiğini söyledi.
Türkiye'deki yatırımın Mermerler Otomotiv ile gerçekleştirileceğine dikkat çeken Biren, “Biz, Mermerler ile çoktan evlendik. Bu arada, ortak yatırım yaparak, bir de bebek sahibi olacağız” dedi.
YEDEK PARÇA FABRİKALARI DA KURULACAK
Biren, bir soru üzerine, Chery'nin yan sanayini de Türkiye'ye getirmek istediklerini bildirdi.
Chery'nin halen Çin'de 40 yedek parça fabrikası bulunduğunu kaydeden Biren, “Yatırım yaparken, bu 40 fabrikamızın da orada yerleşmesini sağlayacağız. Çünkü nakliye çok yüksek rakamlar tutuyor. Koltuk, döşemelik gibi yan ürünlerde Türkiye'deki yerli sanayiyi de kullanabiliriz. Hangi yan ürünleri Türkiye'den sağlayacağımız, yerli üreticilerin bize vereceği fiyata bağlı” diye konuştu.
Chery Başkan Yardımcısı, bir başka soru üzerine, ürettikleri arabaların yeterince ucuz olduğunu, dizel ve hibrit araç için de çalışmalar yaptıklarını anlattı.
Biren, Türk ekonomisine ilişkin bir soruyu yanıtlarken de, Türkiye'nin geçmişte krizlerle yaşadığını, ancak günümüzde ekonominin daha stabil hale geldiğini vurguladı.
YENİ MODELLER SIRADA
Mermerler Şirketler Grubu Başkan Yardımcısı Murat Mermer ise, Çin otomobillerini Türkiye'ye getirirken öncelikle “ilk aracını almak isteyen ama uygun fiyatlı araba arayan”ları hedef aldıklarını bildirdi.
Ancak nakliye bedeli ve yüzde 10'luk gümrük vergisinin maliyetleri yükselttiğini vurgulayan Mermer, “Biz yine de ilk yılımızda 10 bin araçlık satış hedefimize ulaşacağımızı düşünüyoruz. Biz, bu işe girerken Türkiye'de hem yerli ihtiyacı karşılamayı hem de Çin araçlarını burada üreterek, ihracat yapmayı düşündük. Bunun için de Çin'de bütün otomotiv fabrikalarını ziyaret ettik ve hem Türk halkının hem de Avrupa'nın standartlarına uygun olduğu için Chery'i seçtik” açıklamasında bulundu.
İlk etapta 2 modeli Türk halkının kullanımına sunduklarını, bu sayıyı bir süre sonra 5'e çıkaracaklarını belirten Mermer, yeni modeller konusunda şu bilgileri verdi:
“Kimo modelinin ithalat izni bitmek üzere. Bu araç Ağustos'ta bayilerimizdeki yerini almış olur. Sarı Minivanımız Taxim'in bu yıl LPG'li, gelecek yıl dizel motoruyla satılacak. QQ'nun da yeni modelini getireceğiz. Yeni model, Türkiye standartlarına uygun şekilde iç piyasaya sunulacak. Bu aracı döviz kurlarında ani bir sıçrama yaşanmazsa, 15-16 bin YTL gibi bir fiyattan satışa sunarız. Bizim iddialı olduğumuz bir başka model de S-16. A segmentindeki bu aracın Çin'de test işlemleri devam ediyor. S-16, 2009 yılında Türkiye'ye gelecek ve satış fiyatıyla, kendi segmentindeki en ucuz araç olacak.”
SAKARYA VE BURSA'DA ARSA BAKILDI
Chrey ile Türkiye'de üretim için de yoğun bir çalışma yürüttüklerini anlatan Murat Mermer, kurulacak fabrika için Adapazarı ve Bursa'da yer baktıklarını ve başlangıç olarak en az 2 bin dönümlük bir arazi aradıklarını bildirdi.
Yunanistan ve Polonya'nın da Chrey'i istediğini, ancak kendilerinin grup olarak fabrika Türkiye'de kurulsun diye çaba gösterdiklerini belirten Mermer, şunları söyledi:
“Sayın Başbakanımız da projemize büyük destek veriyor. Bu işin rantabl olması için 50 bin araçlık bir pazar payına ulaşmamız lazım. İlk aşamada yılda 100 bin araçlık bir kapasite düşünülüyor. 50 bin de ihracat hedefleniyor. Bizim planımıza göre, 2 sene içinde fabrikayı kurup, üretime geçmemiz, bunun için de biran önce düğmeye basmamız lazım. İlk etapta, Kimo, Tiggo 3 ve Alia'yı Türkiye'de üretmeyi düşünüyoruz.”
Mermerler Otomotiv ile birlikte Türkiye'de otomobil fabrikası kurmaya hazırlanan Chery Grup, 1997 yılında kuruldu. Çin'de halen 2 motor, 3 otomobil, 1 boya ve 1 şanzıman fabrikası bulunan, Çin piyasasında 4. sıradaki Chery Grup, yılda 700 bin adet otomobil satıyor.
Ukrayna, Rusya, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde montaja dayalı üretim yapan Chrey, yeni dönemde Avrupa ve ABD piyasası için daha yüksek düzeyde otomobiller üretmeye hazırlanıyor. Şirket yetkilileri, Türkiye'yi de Avrupa'ya atlama taşı olarak gördüklerini ifade ediyor.
Bu arada Chrey'nin üretimle ilgili yetkilileri de, Çin'in otomotiv sektöründe de çok hızlı bir büyüme gösterdiğini belirterek, 2015'de 18 milyonluk araç satış rakamına ulaşılarak, ABD'nin geride bırakılacağını ileri sürüyor
|
Telekom'un Halka Arz Süreci Başladı
|
|
Türk Telekom'un 525 Milyon YTL Nominal Değerli D Grubu Hamiline Yazılı Payların Halka Arzı Kapsamında Ön Talep Toplama Süreci Başladı.
|
Türk Telekom’un 3.5 milyar YTL'lik ödenmiş sermayesinin yüzde 15’ini oluşturan Hazine’ye ait 525 milyon YTL nominal değerli D grubu hamiline yazılı payların halka arzı kapsamında ön talep toplama süreci başladı.
Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ve Türk Telekom Genel Müdür Yardımcıları Celalettin Dinçer ile Erem Demircan’ın da katıldığı basın toplantısında halka arza ilişkin bilgi verildi.
Kilci’nin verdiği bilgilere göre, Türk Telekom’un 3.5 milyar YTL olan ödenmiş sermayesinin yüzde 15’ine denk gelen Hazine’ye ait 525 milyon YTL nominal değerli D grubu hamiline yazılı payları halka arz yöntemiyle özelleştirilecek.
Türk Telekom hisselerinin halka arzıyla ilgili olarak ön talepler 28, 29 ve 30 Nisan'da toplanacak. Halka arzda, kesin talep toplama dönemi ise SPK’nın onayının ardından 7, 8 ve 9 Mayıs’ta yapılacak.
Halka arz yoluyla satışa sunulan hisselerin İMKB Yönetim Kurulu’nun onayının ardından 15 Mayıs 2008 tarihinden itibaren İMKB’de işlem görmeye başlaması hedefleniyor.
Türk Telekom’un halka arzında satışa sunulacak hisselerin; yüzde 30’u Türk Telekom ve PTT çalışanlarıyla küçük tasarruf sahipleri; yüzde 3’ü alım gücü yüksek bireysel yatırımcılar ve yüzde 2’si de yurt içi kurumsal yatırımcılar olmak üzere toplam yüzde 35’lik bölümü yurt içindeki yatırımcılara tahsis edilirken yurt dışı tahsisat oranı ise yüzde 35 olarak belirlendi.
Halka arz sırasında genel toplam kesim talebin halka arz edilecek hisse senedi miktarından fazla olması durumunda Hazine’ye ait olan ve halka arz edilen hisse senetlerinin yüzde 15’ine tekabül eden 78 milyon 750 bin YTL nominal değerdeki B grubu hamiline yazılı payların ilk satışı da gerçekleştirilebilecek
|
'Yabancı Sermaye Duası' Uyarısı
|
|
İş Bankası Genel Müdürü, 'Yabancı Sermaye Gelsin Diye Yağmur Duasına Çıkıyorsa Bu Ülke Ne Yaptığını Bilmiyordur,' Dedi.
|
Necmi Çelik- Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, küresel kriz koşullarının egemen olduğu 2008'in ilk çeyreğinde bankacılık sektörünün gaz kesmeden büyümeye devam ettiğini ve İş Bankası olarak biraz yavaşlama politikası içinde olduklarını belirterek, bankacılıkta yaşanan rekabete ve yabancı sermaye ilgisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
Özince, "Bugün ülkemizde sermaye birikimi açısından yapılması gereken çok fazla şeyler vardır. Ve bizlerin de, devletin de yapması gereken çok şeyler var. Yağmur duasına çıkmış gibi yabancı sermaye beklemekle hiçbir yere varılamayacağını düşünmemiz lazım. Mademki biz büyük bir ülke olmak istiyoruz, mademki nüfusumuzun büyüklüğünden kendimize bazı güçler atfediyoruz ve kültürel zenginliğimizle, bugüne kadarki tarihi birikimimizle övünüyorsak, sermaye konusunda da kendi içimizde geliştirecek bir ulusal politikanın somutlaştırılması gerekir" dedi.
-YABANCI SERMAYENİN BAŞIMIZ ÜSTÜNDE YERİ VAR AMA-
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Özince, ANKA'nın sorularını yanıtladı. Bankacılıkta son dönemde yaşanan sermaye politikaları ve sermayedar değişiminin yararlı olduğunu, Türkiye'ye sürekli sağlıklı bir kaynak aktaracak bir mali sektör gerektiğini söyleyen Özince, "Yerli sermayedar arzusu ve kapasitesi buna yetmiyorsa mutlaka bizim devletimizin ve yetkili otoritenin uygun gördüğü yabancı sermayedarlar ülkemize gelmelidir. Başımızın üstünde de yerleri vardır. Başımızın üstünde yeri var derken de biz de onlardan böylesine kamusal bir lisansla yapılan iş için de yerli sermaye bankalardan beklediğimiz her türlü hususu bekleyeceğiz. Ancak Türkiye'nin sorunu sadece bankacılık sektöründeki yabancı sermaye artışı sorunu değildir. Türkiye'nin hemen tür alanlarda yerli sermayenin zayıf olmasıdır. Bankacılık, sigortacılık değil, sınai alanlarda da çok ciddi bir yabancı sermaye artışı söz konusu" diye konuştu.
DÜNYANIN 16. BÜYÜK EKONOMİSİ GÜÇLÜ SERMAYE İLE OLUR-
Uluslararası sermayenin Türkiye'ye gelmesine karşı olmadığını vurgulayan Özince, "Ama Cumhuriyetin ilk yıllarında o günün çok kıtlık koşulları ve bilgileriyle ulusal sermaye oluşturulmaya çalışılmışsa bu anlamsız bir politika değildir. Bugünde mutlaka ulusal sermaye konusunda adım atmamız lazım. Güçlü, büyük devlet olacağım diyorsanız mutlaka kendi sermaye piyasalarınızı geliştirmelisiniz. Dünyanın 16'ıncı büyük ekonomisi olan ülkesiyiz diyen bir ülkenin buna uygun sermaye piyasası yoksa ve ülkesel servetini sermayeye tahvil edemiyorsa, sürekli suni yağmur gibi yabancı sermayeye el açıyorsa, yabancı sermaye gelsin diye yağmur duasına çıkıyorsa bu ülke ne yaptığını bilmiyor ve yaptığı işi yanlış yapıyor demektir. Her ülkenin mutlaka her alanda olduğu gibi, savunma politikası, dış politikası, kültürel politikası nasıl varsa, sermayeyle ilgili de ulusal politikası olması şarttır. Yoksa görevinizi eksik yapıyorsunuz, devlet olmanın bir parametresini ihmal ediyorsunuz demektir" şeklinde görüşünü açıkladı.
-KÜRESELLEŞME ÖNÜNÜZE GELEN HER ŞEYİ YEMEK YUTMAK DEĞİLDİR-
Küreselleşme sürecinin de doğru algılanması ve yorumlanmasından yana olduğunu kaydeden Ersin Özince, "Uzun lafın kısası küreselleşme böyle önünüze gelen her şeyi yutmak, önünüze ne konursa yemek değildir. Bunu dünyanın yetkin ülkeleri böyle yapmıyor. Benim gördüğüm örnek alabileceğim hiçbir ülke böyle davranmıyor. 16'ıncı büyük ekonomi isek, ilk 15 ülkenin ne yaptığına iyi bakmak lazım. Öyle tesadüfen kof bir vücutla 16'ıncı olmak hiçbir işe yaramaz. Aynı zamanda akıllı ve stratejik davranmayı bilen olmak lazım" dedi.
-FELAKET ORTAMI OLASILIĞI GÖZLEMİYORUM-
Ersin Özince, küresel kriz koşullarının egemen olduğu ve felaket senaryolarının tartışıldığı 2008'in ilk çeyreğiyle ilgili görüşlerini açıklarken, "Ben halen Türkiye'de bir felaket ortamı olasılığı gözlemiyorum. Ancak Türkiye'nin dünyanın içine girdiği durgunluktan etkileneceğini, bunun yanı sıra dünyanın yaşamakta olduğu finansal krizin Türkiye'yi etkileyeceğini buna ilaveten Türkiye'deki siyasi ve ekonomik zayıflamanın da işlerimizi bir miktar olumsuz etkileyeceğini ben de aynen düşünüyorum. Ancak Türkiye siyasi iklimin ve dolayısıyla ekonomik iklimin çok hızlı değişebildiği bir ülke. Bu konuda doğru adımlar ve istikrarsızlık bulutlarını hızla dağıtacak adımlar atılırsa, ki bunu biraz zor görüyorum, işleri çabuk düzeltebilir. Bilakis bu ortamı Türkiye fırsata bile çevirebilir. Bunun yapılamadığı bir senaryoda, bir de işi süratle kötüleştirecek gelişmeler de olursa, o durumda felaket olmasa da işlerin daha da zorlaşabileceğini düşünüyorum. Bu kötüleşme en fazla hangi alanda olur, en fazla enflasyon ve faiz konusunda tabi ki. Bu hasarlar da sonuçta düzeltilebilir, ama çok daha fazla emek ve zaman ister" değerlendirmesini yaptı.
-BİZ YAVAŞLAMAYI TERCİH ETTİK, AŞIRI PROMOSYONDAN KAÇINIYORUZ-
Özince, 2008'in ilk çeyreğinde özellikle bankacılık sektöründe büyümenin devam ettiğini, bankaların gaz kesmediklerini hatırlatarak, "Büyümenin gerçekleştiği bu süreçte kamu bankaları da dahil belli başlı bankalarımızın tavırları etkili oldu. Doğrusunu isterseniz İş Bankası olarak bu konuda biraz farklı bir siyaset içindeyiz. İncelediğinizde geçen yıldan bu yana büyümemizde biraz yavaşlama gözleyebilirsiniz. Bu eğilim muhtemelen bu yılın ilk döneminde bazı rakiplerimize göre görülebilir. Türkiye'nin geleceğinden karamsar değiliz, ama biraz daha tedbirli olmakta yarar görüyoruz. Ve tedbirsiz davranışın da ekonomiye de müşterilerimize de bir şey sağlamayacağını biliyoruz. Bu nedenle biraz fiyatlarımız arttırdık. Özellikle tüketime yönelik işlerde de aşırı promosyona gitmiyoruz" dedi.
-KREDİ VE FAİZ RİSKİNİ KENDİMİZ DE TATMAK MÜŞTERİMİZE DE TATTIRMAK İSTEMİYORUZ-
Özince, temkinli bir politika izleme nedenlerini ise şu sözlerle dile getirdi :
"Birincisi likidite açısından çok sağlam olmak istiyoruz. İkincisi kredi riskini de faiz riskini de ne tatmak ne de müşterilerimize tattırmak istiyoruz. Müşterilerimize şartlar değişti, faizleri yükselttik hadi ödeyin bakalım demek istemiyoruz. Onun için biraz yavaşladık. Bu bizi bir-iki dönem belki etkileyebilir ama biz maratoncuyuz. Yavaşladık derken aşırı rekabete, karsız rekabete girmiyoruz anlamında kullanıyorum. Şubeleşmede, istihdamda ve yatırımlarımızda bu politikaya bağlı bir çizgi izlemeye devam ediyoruz."
-TÜRK BANKALARININ ZARAR AÇIKLAMA LÜKSÜ YOK-
"Dünya bankaları sürekli zarar açıklıyor. Sizce Türk bankaların zarar açıklama lüksü var mı?" şeklindeki soruya Özince, "Lüksleri de yok, gerek de yok. Onun için biz çok aşırı kaldıraçlı gitmeyen bir bankayız. Biraz dikkatli gitmek durumundayız. Maalesef 2007 ve 2008'de ekonomimizin hamle yapması açısından uygun geçmedi, geçmeyecek de görünüyor. Dikkatli olmakta ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmakta fayda var. Kendi imkanlarımızı çok iyi hesaplayarak iş yapmalıyız. Kişi bazında da şirket bazında da böyle düşünmek lazım. İlla felaket senaryosu çizmeye gerek yok. Hiçbir şey kaybetmeyelim. Mümkünse bizde enflasyon 2 puan artmasın, mümkünse faiz de 2 puan artmasın. Felaket falan olmayacak, ama en ufak kötüleşmeyi dahi önlemeye çalışalım" değerlendirmesini yaptı.
-DIŞ FONLAMADA ZORLUKLARA HERKES HAZIRLIKLI OLMALI-
Bankaların dış fonlama konusundaki gelişmeleri değerlendiren Özince, her bankanın bu konuyu kendi politikası çerçevesinde ele alacağını, uluslararası sermayeye sahip bankaların da grup politikaları içinde davranacağına işaret ederek, "Malumun ilanı olacak ama şunu söylemeliyim ki bankacılık kesimin de reel sektörümüzün de önemli yurtdışı borçları var. Bu borçları tüm Türk borçlular olarak çok uygun fiyatlar ve vadelerle aldık. İyi ettik de aldık. Şimdi bunları aynı şartlarla, fiyat, vade ve diğer teminatlar açısından uzatamayabiliriz. Nedeni de birincisi bu borçları verenlerin durumları bozuldu. İkincisi bizim kredibilitemizde de iyileşme değil kötüleşme görünüyor. Basel II, bizim gibi ülkelerin risklerinin alınması açısından daha da sıkılaştırıldı ve sıkılaştırılacak gibi görünüyor. Dolayısıyla işlerimizi daha dikkatlice yaparak bu borçları ödeyebilmeyi ve azaltabilmeyi mümkün kılacak bir ihtiyat içinde olmak lazım. Ben Türkiye'ye gelecek yabancı fonların ve kredilerin de çok azalacağını düşünmüyorum. Nereden bakarsanız Türkiye'de kaliteli borçlular ve projeler var. Ama bir miktar fiyat artışı ve vade kısaltması ve daha selektif bir borç verme temayülü göreceğiz. Buna herkesin kendini hazırlaması gerekir. Bu süreç zaten başladı ve yaşanıyor" dedi.
-İŞ BANKASI OLARAK YÜZDE 20 LER CİVARINDA BÜYÜMEYİ ÖNGÖRÜYORUZ-
İş Bankası'nın küresel piyasalardaki gelişmelere rağmen, iş programında koyduğu hedefleri revize ederek azaltma, düşürme gibi bir tavır içine girmediğini belirten Özince, "Bu hedefleri her an yeniden değerlendiririz ve gerekirse revize de ederiz. Eğer işler çok iyi gider ve mucize olur da işler patlarsa hedefleri yeniden değiştiririz. Ancak öngörümüz her iş alanında reel anlamda büyümektir. Reel derken en azından yüzde 20'ler civarında ve bazı kalemlerde yüzde 20'ye yakın büyüme sağlayabilmeyi ümit ediyoruz. İş Bankası özelinde en önemli gelişme karlılık olmaya devam eder. Çünkü biz sürekli serbest sermayemizi ve gelir getiren aktiflerimizi iyileştirmeye devam ediyoruz" diye konuştu.
-SEKTÖRDEKİ KARSIZ REKABETTEN ÜZÜNTÜ DUYUYORUM-
2008'de genelde karlı bir yıl geçirmeyi hedeflediklerini kaydeden Özince " Pazar payımızı da genel itibariyle korumayı öngörüyoruz. Korumak dememin nedeni sektörde halen çok randımansız, karsız bir rekabetin olmasından duyduğum üzüntü. Örneğin bazı rakiplerimizin çok yüksek fiyatlarla kaynak topladığını, bazı rakiplerimizin de çok düşük fiyatlarla uzun vadeli krediler vermeye çalıştığını, sonra bunu komisyon ve yan unsurlarla desteklemeye yöneldiklerini izliyoruz. İş Bankası olarak bankacılığı karlı yapmak istiyoruz. Neden diye soracak olursanız, kar hırsı gözümüzü bürümüş de ondan değil. Bugün bankacılığı, bir zahmet devlet tahvili getirisi kadar karlı idare edemezsek istediğiniz kadar piyasa payı elde edin, yatırım bankası analistlerine aman işler iyi biz Türkiye'de bir pay ele geçirdik bunu büyüteceğiz deyin çok anlamlı olmayabilir. Türkiye gibi bir ülkede iş yapmanın, nakit sermaye bağlamanın alternatif maliyetlerini, imkanlarını dikkate alarak yüzde 20'ler üzerinde değerlendiremiyorsanız karlı iş yapmıyorsunuz demektir. Karlı iş yapmıyorsanız da önce sermayedarlarınızın başına sonra da vergi mükelleflerinin başına dert olursunuz" değerlendirmesinde bulundu.
-LİMİTLERİ SONUNA KADAR ZORLAMAMAK LAZIM-
İş Bankası'nın en önemli avantajlarından birinin bilançosunda gerek aktif gerekse pasif yönüyle tercihinin ve ağırlığının Türk Lirası olduğunun altını çizen Özince, bankalara bu konuda yaptığı uyarıları şu sözlerle özetledi:
"Aktif ve pasif yönetimi de tabi ki her bankanın kendi bileceği iş, ama Türkiye'de aşırı kaldıraçlı gidilmeyeceğini gördük. Sermaye yeterlilik rasyolarının limitine kadar dayanarak hareket etmenin doğru olmadığını gördük. Türkiye'de bankacılık yaparken, şartlar çok iyi, faizler düşecek ve bu nedenle geleceği iyi görüyoruz diye hareket etmek doğru değil. Türkiye'de bankacı kendine ne kadar güven duyarsa duysun dikkatli olmak zorundadır. Dikkatli olmak demek de korkak olmak ve yarınlar için sürekli felaket senaryoları yapmak ve buna inanmak anlamında alınmamalı. Biz İş Bankası olarak diyoruz ki hızlı büyümek hızlı küçülmek bize göre değil. Biz her zaman istikrarı tercih ederiz. Mucize yaratacağız gibi Balkanların ve Ortadoğu'nun en büyük bankası olacağız gibi yaklaşımlarımız olmaz. İtidal ve sakin davranmaktan kimseye zarar gelmez. Son söz olarak diyorum ki 2008'de limitleri zorlama konusunda oldukça dikkatli olmak lazım." (ANKA)
|
| | | | | |